Felsefede Yabancılaşma Ana içeriğe atla

Felsefede Yabancılaşma

Yabancılaşma; Ben daha çok günümüz yabancılaşmasını ele alacağım fakat buna da olayın en başıyla başlamak istiyorum. İlk yabancılaşma insanların "tarım devrimi" adındaki kocaman bir aldatmaca ile insanın doğaya yabancılaşmasıyla başladığını düşünüyorum. İlk başlarda kabileler tarım devrimi ile yerleşik hayata geçip bir yandan yarının yiyeceklerini (buğday ve mısır vs.) hazırlayacak akıllarında avlanamayıp açlık çekmek kalmayacaktı diğer yandan ise çitlerle örülü bahçeli evlenlerinde kendilerini güvende hissedeceklerde. Ama bu durum asla böyle kalmadı. İlerleyen yüzyıllarda insanlar daha fazla toprak için birbirleriyle savaştılar çitlerin bir önemi yoktu, ortalama 4-5 saat avlanırken 12-13 saat tarladan başka hiç bir iş yapmadan ağrılarla boğuşarak yaşamaya başladırlar. Biraz daha lüks sandıkları yaşam oldukça fazla eziyet halini aldı. O günlerde çokça çalışıp ürettikleri yiyecekler vergi olarak toplandı ve tekrar kendilerine yetecek kadar malzemeleri kaldı. Kapitalizmin temelide tarım devrimine dayanıyor diye bilir miyiz bilemiyorum. Önceleri zorla alınan bu malzemeleri şimdi biz kendi gönül rızamızla götürüp onlara veriyoruz. Günümüz yabancılaşması özel mülkiyetle başlayıp son sürat devam ettti. Şöyle ki burjuvalılar işçilerden üstteler demek ki bunlar farklı asıl yabancılaşma işçilerin rekabetleri sonucu oluyor.  Burjuvalılar işçileri eziyor, işçiler burjuvaya yaklaşabilmek içinse birbirlerini eziyor. Bir yarış atı gibi. Herkesi rakip olarak görerek herkesten yabancılaşılmaya başlıyorlar. Günümüze daha da yaklaştığımızda bu durum sadece yiyip içerek ve çoğalarak yaşadığımız sadece havansal işlevlerimizi yerine getirdiğimiz için birbirimize oldukça yabancıyız. Programlanmış birer robot gibi. Ne yiyeceğimiz nereye oturacağımıza kadar herşeye başkaları karar vermekte ve bizler uygulamaktayız. Kim bilir bu yabancılaşma ne boyutlara ulaşacaktır...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lipelius ve Lipelius Felsefesi.

Lipelius 9.yüzyılda yaşamış olan bir felsefecidir. İrlanda doğumludur. Tanrılar okulu adlı bir el yazması vardır. Hakkında çok az bilgi olmasına rağmen felsefesi oldukça derindir. Lipelius Felsefesi Lipelius'un öğrencilerilerine Lupelyanlar denilmektedir. Lupelyanlar, nedenlerini bilmedikleri anlamsız çatışmalara, ihtilallere ve uzak ülkedeki manasız savaşlara gönüllü olarak katılırlardı. Onlar savaş meydanlarında ne zayıfı ne de mazlumu korumak için, ne soyut ilkeleri ne de ideolojileri savunmak için, ne düşmanlarını yenmek için ne de öclerini almak için giderlerdi. onlar kendilerinin efendisi, kaderlerinin belirleyicisi olmak için savaşırlardı. Gerçek savaşçılar başkalarından üstün gelmek için ya da onları kontrol altına almak için savaşmazlar. Onlar bir zafer, bir mülk, onlar gerçek önemi olan tek bir şeyi kazanmak için savaşırlar, kendi içsel özgürlüklerini. Lupelius'un öğretisi, iradenin geliştirilmesine dayalı bir yıkılmazlık eğitimiydi.Amacı bütün kısıtlamalardan kurt...

Mağara Resimlerinin Yapılış Amacı Nedir?

  Şöyle bir kaç genel bilgi ile başlayalım. 42 bin yıllık mağara resmi İlk mağara resimleri bundan yaklaşık 42 bin yıl önce yapılmıştır. 1860 yılında ilk mağara resimleri bulunmuştur. Mağaralar kapalı kaldığı için bunca yıl boyunca resimler sapasağlam kaldı. Fakat kapıları açılıp içeri ısı ve ışık girmeye başlayınca bazı mağaraların resimleri uçup gitti bazıları ise çok az sayıda ziyaretçiye -bilim ve devlet adamları gibi- açık ve diğer süre zarfında tamamen kapalı. İlk resimler ıslak çamur ve parmaklarla yapılırken zaman geçtikçe çakmak taşı ve aletlerle taş üzerine kazınarak çizimler yapıldı. Ardından bunlar minarel tozlarıyla boyanmaya başlandı. 150 ye yakın minarel tozunun oldu söyleniyor. Bu minarel tozları bitki ve hayvan yağlarıyla karıştırılarak kullanılıyordu. Resimler yapılırken kuş tüyleri fırça niyetine, kamışlar ise sprey boya gibi kullanılmıştır.   Kamışlarla püskürtme ile yapılan el izleri Bazı resimler insan boyu hizasındayken bazıları ...

Gramsciye Göre İdeoloji

Güç ilkelerine dayalı şekilde işler. Bu işleyişide toplumun egemen sınıfı elinde tutar. Devletin baskı aygıtları (asker, polis, hükümet) doğrudan baskı aracıdır. İdeolojik aygıtlar (aile, okul, din) ise ideoloji üretimi ve dağıtımı yapan araçlardır.